NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
46 - (868) وحدثنا
إسحاق بن
إبراهيم
ومحمد بن
المثنى. كلاهما
عن عبدالأعلى.
قال ابن
المثنى: حدثني
عبدالأعلى
(وهو أبو همام)
حدثنا داود عن
عمرو بن سعيد،
عن سعيد بن
جبير، عن ابن
عباس ؛
أن
ضمادا قدم
مكة. كان من
أزد شنوءة.
وكان يرقي من
هذه الريح.
فسمع سفهاء من
أهل مكة
يقولون: إن
محمدا مجنون.
فقال: لو أني
رأيت هذا
الرجل لعل
الله يشفيه
على يدي. قال
فلقيه. فقال:
يا محمد ! إني
أرقي من هذه
الريح. وإن
الله يشفي على
يدي من يشاء.
فهل لك ؟ فقال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم: "إن
الحمد لله.
نحمده
ونستعينه من
يهده الله فلا
مضل له
ومن يضلل فلا
هادي له.
وأشهد أن لا
إله إلا الله
وحده لا شريك
له. وأن محمدا
عبده ورسوله.
أما بعد". قال
فقال: أعد علي
كلماتك هؤلاء.
فأعادهن عليه
رسول الله صلى
الله عليه وسلم.
ثلاث مرات.
قال فقال: لقد
سمعت قول
الكهنة وقول
السحرة وقول
الشعراء. فما
سمعت مثل كلمات
هؤلاء. ولقد
بلغن ناعوس
البحر. قال
فقال: هات يدك
أبايعك على
الإسلام. قال
فبايعه. فقال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم: "وعلى
قومك". قال:
وعلى قومي.
قال فبعث رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
سرية فمروا
بقومه. فقال
صاحب السرية
للجيش: هل
أصبتم من
هؤلاء شيئا ؟
فقال رجل من
القوم: أصبت
منهم مطهرة.
فقال: ردوها.
فإن هؤلاء قوم
ضماد.
[ش
(يرقي) من
الرقية وهي
العوذة التي
يرقى بها صاحب
الآفة. (من هذه
الريح) المراد
بالريح،،
هنا، الجنون ومس
الجن. (فهل لك)
أي فهل لك
رغبة في
رقيتي، وهل تميل
إليها. (ناعوس
البحر) ضبطناه
بوجهين: أشهرهما
ناعوس. هذا هو
الموجود في
أكثر نسخ
بلادنا.
والثاني
القاموس. وهذا
الثاني هو
المشهور في
روايات
الحديث في غير
صحيح مسلم.
وقال القاضي
عياض: أكثر
نسخ صحيح مسلم
وقع فيها
قاعوس. قال
أبو عبيد:
قاموس البحر
وسطه. وقال
ابن دريد:
لجته. وقال
صاحب كتاب
العين: قعره الأقصى].
{46}
Bize İshâk b. İtrâhîm
ile Muhammed b. Müsennâ ikisi birden Abdi'la'lâ'dan rivayet ettiler. İbnü'l-Müsennâ
Dediki: Bana Abdi'l-a'lâ —ki Ebû Hemmâmdır— rivayet etti. (Dediki): Bize Dâvûd,
Amr b. Saîd'den, o da Saîd b. Cübeyr'den, o da İbni Abbas'dan naklen rivayet
ettiki:
Dımâd Mekke'ye gelmiş.
Kendisi Ezd-i Şenûe kabilesinden olup delilere okurmuş. Mekkeli bazı alçakların
«Muhammed delidir» dediklerini işitmiş. Bunun üzerine (kendi kendine): «Şu zâtı
bir görsem!.. belki Allah ona benim elimde şifâ nâsîb eder» demiş. Sonra ona
tesadüf ederek: «Yâ Muhammedi Ben delilere okurum; hem Allah benim elimde
dilediğine şifâ ihsan eder. Okumamı istermisin?» demiş. Resûlullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) şu mukabelede bulunmuş:
«Şüphesiz ki hamd Allaha
mahsustur. Biz ona hamd eder; ondan yardım dileriz. Her kime Allah hidâyet
verirse artık onu şaşırtacak kimse yoktur. Kimi şaşırtırsa onu da hidâyete
erdirecek yoktur. Ben Allahdan başka ilâh olmadığına, bir Allah olup şeriki
bulunmadığına; Muhammed'in de onun kulu ve resulü olduğuna şehâdet ederim.
Bundan sonra. ...» Dımâd :
— Şu sözlerini bana bir
daha tekrarla! demiş. Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bunları ona üç
defa tekrarlamış. Bunun üzerine Dımâd: «Vallahi ben kâhinlerin sözlerini de,
sihirbazların sözlerini de, şâirlerin sözlerini de dinledim; ama senin şu
sözlerin gibi hiç bir söz işitmedim.
Bunlar gerçekten deryanın dibine vardı. Ver elini sana islâmiyet üzerine bîat
edeyim!» diyerek ona bîat etmiş. Resûiullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
«Kavmin için de mi?»
buyurmuşlar. Dımâd :
—(Evet) kavmim nâmına
da., demiş. Derken Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (bir tarafa) bir
seriyye göndermiş. Bunlar Dımâd'ın kavmine uğramışlar. Seriyyenin kumandanı
askerlerine:
— Bunlardan bir şey aldınız mı? diye sormuş.
Oradakilerden biri:
— Ben onlardan bir matara aldım; demiş.
Kumandan:
__ Onu sahibine iade
edin; çünkü bunlar Dımâd'ın kavmidir; mukaabelesinde bulunmuş.
İzah:
Dımâd, Sa'd b. Bekir
kabilesine mensûbdur. İsminin Dımâm olduğunu söyliyenler de vardır. Rivayete
nazaran câhiliyet devrinde Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) 'in dostu
imiş. Sa'd b. Bekir kabîlesi Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in süt dayıları
sayılır. Çünkü süt annesi Halime
(Radiyallahû anha) bu kabileye mensûbdur. Kabile İbni İshâk'uı beyânına göre
dokuzuncu Hicrî yılında müslüman olmuşdur.
Hadîs-i şerif deki
,«Rîh»'den murâd: Delilik ve cin çarpmasıdır. Bâzı rivayetlerde «Ruhlardan
dolayı okurdu.» denilmişdir. Ruhlardan murâd: Cinlerdir. İnsanlara
görünmedikleri cihed rüzgâr gibi olduklarından, kendilerine bazen «rûh», bazen
de «rîh» denilmişdir. Binâenaleyh mezkûr cümleden murâd: cin çarpmasından
dolayı okuyup üflemekdir.
«Nâûs» kelimesi
«Kaamûs» şeklinde de rivayet e'dilmişdir. Kaad Iyâz, Müslim 'den başka hadîs
imamlarının, onu hep «Kaamûs şeklinde rivayet ettiklerini, Müslim'in ekseri
nüshalarında ise kelmenin «Kaaûs» olarak zaptedildiğini, Ebû Muhammed b. Saîd
ise onu «Tâûs» diye rivayet ettiğini beyân etmişdir. Lügat ulemâsından
bâzılarının beyânına göre «Kaamûs»: Denizin ortası; diğer bâzılarına göre:
Derin yeri, demekdir. «Denizin dibi» mânâsına geldiğini söyleyenler de vardır.
«Kaaûs» un dahî
«Kaamûs» mânâsına geldiğini söyliyenler vardır Müslim'in rivayetinde burada
görüldüğü vecihle «Nâûs» şeklinde zaptedilmişdir. Bu husûsda Ebû
Mûse'l-Asgahânî şunları söylemektedir: «Sair rivayetlerde bu kelime: Kaamûs,
diye rivayet edilmişdir. Kaamûs: Denizin ortası ve derin yeri, demekdir. Bu
kelime Müslim'in rivayet ettiği İshâk b. Râhuye 'nin «Müsned» inde mevcut
değildir.
Müslim'in bu gibi lâfızları
rivayet etmesinin sebebi şudur ki, insan bazen bir kelimeyi arar da, hiç bir
kitapda bulamaz ve neticede şaşırır kalır. Müslim benim kitabıma bakınca bu
kelimenin aslını mânâsını anlamışdır.»
Resulullah {Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) bütün hutbelerine hamdü sena ile başlar, ondan sonra ekseriya
şehâdet de getirirdi. Daha sonra «Emma ba'dü» der ve maksada geçerdi. Konuşması
gayet açık, sâde ve
kısa olurdu. Bütün
hutbelerine hamd-ü sena ile başlaması gerek Kitâbullah'a uymak, gerekse bütün
nimetleri Allah Teâlâ'nın ihsan ettiği düşünmek nokta-i nazarından pek mâkûl ve
yerinde bir hareketdir.
Fahr-i Kâinat
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz hutbelerinde ekseriyetle Kur'ân-ı Kerîm
âyetlerinden bahsederdi.,Üstelik kendileri Allah tarafından bir lütf-u ihsan
olmak üzere «Cevâmiu'l-Kelîm» yâni bir sözle pek çok mânâlar ifâde edebilme
hasleti bahşolunmuşdu. Bu sebep söylediği sözler, dinleyenler üzerinde dipsiz
derya hissi uyandırıyordu. nitekim Hz. Dımâd üzerinde de aynı te'sîri icra
etmişdir.